‘Beyaz ve siyah filtre meselesi nedir’i açıklamadan önce, bir yönetmeliği usulünce açıklamak gerek.
5809 sayılı Kanunun 4’üncü 6’ncı ve 50’inci maddeleri ile 28.07.2010 tarihli ve 27655 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesi hükümleri kapsamında, BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURULU’nca hazırlanan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı” 22 Şubat 2011 tarihinde 2011/DK-10/91 no’lu karar ile onaylanarak, “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar”ın 22 Ağustos 2011’de yürürlüğe girmesine karar verildi.
“İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar” ne getiriyor? Kısaca Türkiye’deki tüm internet kullanıcıları bir şekilde sınıflandırılıyor, aile paketi, çocuk paketi, yurtiçi paketi veya standart paket aboneliğinden birini seçmek zorunda bırakılıyor. Bu paket uygulamalarında da BTK eliyle kullanıcılara, farklılaşan oran ve düzeylerde ve internetteki zararlı içerikten korunma adı altında, internet ortamına erişiminde kısıt getiriliyor. Bu noktada, bu usul ve esasların arkasındaki zihin örüntüsünün kendi yurttaşını birey olarak görmediğini, onun adına eylemeye muktedir olarak sadece kendini ve kendinin mutlak otoritesini ve bu mutlak otoritenin doğruluğunu gördüğünü belirtmek gerekir. Bu anlamda burada herşeyi bilen muktedir özne BTK ve muteber vatandaşlar da İnternet erişim özgürlükleri ile İnternet ortamında seçme haklarının “onların iyilikleri adına” ellerinden alınmasına rıza gösterenlerden oluşmakta. Devlet eliyle, filtreleme uygulamasının topyekünleştirilmesine ve zorunlu kılınmasına yol açacak bu uygulamanın benzer örnekleri ancak Çin Halk Cumhuriyeti, Küba, İran, Tayland gibi yurttaşlarının siberuzama erişimini sınırlandıran ve engelleyen ülkelerden verilebilir.
BTK KİMİ TEMSİL EDİYOR?
BM desteğiyle Freedom House tarafından Nisan 2011 de yayınlanan İnternette Özgürlük Raporu’na göre, Türkiye’nin “kötü puan’ını 42′den 45′e yükselterek” internete erişim özgürlükleri konusunda giderek daha kısıtlayıcı bir siyasal ve yasal söylem ile uygulamalara sahip olduğunu belirtelim. Dolayısıyla, yukarıda kısaca özü açıklanan bu usul ve esas uygulamasının Türkiye’de internet sansürünü doğal ve sorgulanamaz, bunun sonucunda sansürü görünmez kılacağı hiç şüphesizdir.
Üstelik bu filtre uygulaması söz konusu usul ve esasların 14 ve 15. maddeleri ile BTK’ya verilmiştir. BTK, hangi yurttaş adına hangi siteye, toplumsal paylaşım grubuna, tartışma grubuna veya bloga “siyah” etiketini takacaktır? Bu etiketleme hangi siyasal-kültürel ve ekonomik çıkar grubunun “erk”ine hizmet edecek, çevrimiçinde hangi bireylerin, grupların siyasal-kültürel ve ekonomik temsiliyetleri erişilmez, görünmez kılınacaktır?
Aslında çevrimiçinde “siyah etiketi” takarak bazı olguları ayrıştırmak, dışlamak, çevrimdışında bireyleri etnik kökenleri, dini inanış ve mezhep aidiyetleri, cinsel kimlikleri, siyasal görüşleri ile ötekileştirmenin, kendi varlığına tehdit kaynağı olarak görmenin bir uzantısıdır. Dolayısıyla, aslında çocukları pornografi, müstehcenlik, kumar gibi zararlı içeriklerden korumak adı altında toplumun çoğunluğuna, özellikle de ebeveynlere “sağduyu” işlemi ile atılan kanca ile, toplumdaki çeşitli ve farklı var olma pratikleri iki kutuba indirgenmekte, toplumda varolan renkler ya siyah ya da beyaz olarak tanımlanmakta, gri mekanlara olanak tanınmamaktadır. Adorno ve Horkheimer’in Aydınlanmanın Diyalektiği’nde, “Egemen artık benim gibi düşünmelisin ya da ölmelisin demez. Tersine şöyle der: Benim gibi düşünmemekte serbestsin: yaşamın, malın, mülkün sana ait. Ama bugünden itibaren sen aramızda bir yabancısın”.
Bu internet filtresi uygulamasıyla, birey korumacı ve kollamacı bu muhafazakar ideoloji tarafından pasifize edilmekte, zihni “tek doğru, tek renk, tek söylem” çağrısına uymaya, sağduyuya davet edilmektedir. Bu nedenle, Ağustos 2011’den itibaren İnternet ortamına erişimde aklını kullanmaya muktedir bireyin akıl ve irade özgürlüğünü elinden alan bu usul ve esaslara karşı durmak, yürürlüğe girmesine itiraz etmek gereklidir.
Not: IPS İletişim Vakfı-Bianet, 13 Nisan 2011 tarihinde “yürütmenin durdurulması” talebiyle, söz konusu usul ve esaslara karşı Danıştay’a iptal davası açtı. Vakıf, Danıştay’a yaptığı başvuruda BTK’nın aldığı yeni kararın yasal dayanaktan yoksun olduğunu ve Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınan temel hak ve özgürlükleri ölçüsüz şekilde kısıtladığını belirtti. Vakıf adına başvuruda bulunan avukat Ayşe Altıparmak, BTK’nın keyfi bir şekilde yasaklı siteler listesi hazırlayabileceğini, çocukları zararlı içerikten korumak için ebeveynlerin yerine devlet eliyle karar verilmesinin doğru bir uygulama olmadığını belirterek, “Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Komisyonu çocuklar gibi zarar görmesi mümkün grupları korumak için yasal önlemler almaktansa özdenetim yollarına gidilmesini teşvik etmektedir. Bu nedenle, üye ülkeler ev ve okul bilgisayarları ile İnternet kafelerde filtre programlarının kullanılmasını teşvik etmeli ama devlet düzeyinde filtreleme girişimlerinden her ihtimalde kaçınmalıdır.” açıklamasında bulunmuştur.
1 Yorum
Teknolojideki filtrelerin bizi koruduğu gibi aynı zamanda bilgiye erişimimizi de sınırlayabileceğini gösteriyor. Makale, filtrelerin avantajlarını ve dezavantajlarını dengeli bir şekilde ele alıyor, teşekkürler.